1. Haberler
  2. Vatan
  3. Ermeni Diasporasının Soykırım Yalanı ve Terörün Belgelerle Analizi

Ermeni Diasporasının Soykırım Yalanı ve Terörün Belgelerle Analizi

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ermeni Diasporasının Soykırım Yalanı ve Terörün Belgelerle Analizi

Kırmızı Hat programında, Ermeni sorununun tarihsel gelişimi, diaspora kimliğinin oluşumu ve bu kimliğin teröre dönüşüm süreci belgelerle derinlemesine ele alınıyor. Geçtiğimiz hafta, sorunun ilk ortaya çıktığı dönemi incelemiş ve bu hafta konuya devam edeceğimizi duyurmuştuk. Bu programda, Ermeni diasporasının soykırım iddialarını dayandırdığı belgelerin güvenilirliğini, bu belgelerin uluslararası alanda nasıl algılandığını ve diaspora Ermenilerinin kimliklerini nasıl bir düşmanlık üzerine inşa ettiğini tarihsel gerçekler ışığında analiz ediyoruz. Ayrıca, Osmanlı’dan günümüze Ermeni terörünün evrimi ve bu süreçte Batı dünyasının tutumu da detaylı bir şekilde inceleniyor.


Ermeni Sorununun Tarihsel Arka Planı: Osmanlı’da Barış ve Kışkırtmalar

Osmanlı İmparatorluğu, yüzyıllar boyunca Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudilerle birlikte barış içinde bir yaşam sürmüştü. Ermeniler, “tebai sadıka” yani sadık millet olarak biliniyor ve imparatorluk içinde geniş kültürel ve dinsel haklara sahipti. Ancak 19. yüzyılda, emperyalist güçler Osmanlı’yı hedef tahtasına koydu. İngiltere, Rusya ve Fransa gibi güçler, Ermenileri kışkırtarak Anadolu’nun geniş topraklarını “bağımsız bir Ermenistan” vaadiyle onlara sundu. Ancak bu vaatler samimi değildi; bu güçler, Ermenileri kendi stratejik çıkarları doğrultusunda bir araç olarak kullandı. Ermeniler, güçlendirilip silahlandırıldı ve 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı doğuda ayrı bir cephe açtı.


Tehcir ve Dağılma: Ermeni Diasporasının Doğuşu

  1. Dünya Savaşı sırasında Ermeni çetelerinin Osmanlı’ya karşı oluşturduğu tehdit, imparatorluğu harekete geçirdi. 1915-1916 yıllarında, stratejik nedenlerle önce Ermeni liderler tutuklandı, ardından bazı Ermenilerin yerleri değiştirildi. Yüz binlerce Ermeni, Osmanlı’nın diğer coğrafyalarına gönderildi ve böylece dünya geneline dağıldı. Ancak bu tehcir süreci, Ermeni diasporası tarafından “soykırım” olarak nitelendirildi. Soykırım kavramının henüz icat edilmediği bir dönemde, Ermeni milliyetçi liderlerinin isyanı nedeniyle uygulanan bu tehcir, Türkiye’ye karşı bir kan davası olarak kullanılmaya devam ediyor. Diaspora, kimliğini bu sözde 1915 efsanesine ve Türkiye karşıtlığına dayandırıyor.

Belgesel Gerçekler: Soykırım İddialarının Dayanaksızlığı

Ermeni diasporasının soykırım iddialarını destekleyen hiçbir somut belge bulunmuyor. Ancak 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı’ya karşı savaşan güçlerin ürettiği propaganda malzemeleri, diaspora tarafından sürekli gündeme getiriliyor. Osmanlı arşivleri, tehcirin bir güvenlik önlemi olduğunu ve Ermenilere karşı sistematik bir yok etme planı olmadığını açıkça gösteriyor. Buna karşın, Müslüman halkın Ermeni çeteleri tarafından katledildiği 500.000’den fazla kaybın uluslararası alanda neredeyse hiç konuşulmaması dikkat çekiyor. Batı kamuoyunda, 1890’lardan itibaren Osmanlı karşıtı bir atmosfer oluşturulmuş ve bu atmosfer günümüzde hâlâ etkili.


İngiliz Propagandası: Arnold Toynbee ve Mavi Kitap

  1. Dünya Savaşı sırasında İngiltere, Amerikan kamuoyunu etkileyerek ABD’yi savaşa sokmak için propaganda faaliyetleri yürüttü. Bu görev, Masterman Bürosu’na verildi. İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, Osmanlı aleyhine “Mavi Kitap” adlı bir çalışma hazırladı. Toynbee, bu kitapta Ermeniler, Amerikan Büyükelçiliği ve misyonerlerden aldığı abartılı ve çoğu uydurma bilgileri kullandı. Taşnak Partisi gibi önyargılı kaynaklardan gelen belgeler de kitaba eklendi. Toynbee, bu belgelerin %20’sinin kimin tarafından yazıldığını bile bilmiyordu. Kitap, Londra’nın talimatı doğrultusunda Amerikan kamuoyunu etkilemek için hazırlanmıştı. Ancak ilerleyen yıllarda, İngiliz tarihçi James Morgan Reed, Mavi Kitap’ın yanlış raporlara ve düzmece bilgilere dayandığını ortaya koyarak Toynbee’yi propagandacı olarak suçladı. Toynbee ise yıllar sonra hatıralarında, tehcirin bir güvenlik önlemi olduğunu ve başka hükümetlerin de benzer kararlar aldığını itiraf etti.

Amerikan Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun Rolü

1913-1916 yılları arasında İstanbul’da görev yapan Amerikan Büyükelçisi Henry Morgenthau, soykırım iddialarının yayılmasında önemli bir rol oynadı. Morgenthau’nun danışmanları ve tercümanları olan Ermeniler (Arşak Shimavonyan ve Agop Andonyan), büyükelçinin raporlarını abartılı ve uydurma bilgilerle doldurdu. Morgenthau, 1918’de “Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü” adlı bir kitap yayınlayarak ABD’nin savaşa girişini haklı göstermeye çalıştı. Ancak bilim adamı Hit Lorry, bu kitabın ardındaki yalanları “Morgenthau’nun Öyküsünün Ardındaki Gerçek Öykü” adlı çalışmasıyla ortaya koydu. Morgenthau, tehcir edilen Ermenilerin yarım milyonunun yeni yerlerine yerleştirildiğine dair raporu ise hatıralarında kullanmamıştı.


Naim Bey ve Talat Paşa Telgrafları: Hayali Bir Hikaye

Ermeni diasporasının öne sürdüğü bir diğer kaynak, Aram Andonian’ın 1920’de yazdığı “Naim Bey’in Anıları” adlı kitap. Andonian, Halep’te görevli bir Osmanlı memuru olan Naim Bey’in, Talat Paşa’nın Ermenilerin öldürülmesi emrini içeren telgrafları kendisine verdiğini iddia etti. Ancak Naim Bey adında bir memurun varlığına dair hiçbir kayıt bulunmuyor. Belgelerdeki tarihler, Osmanlı şifreleme sistemine uymuyor ve hatta belirtilen tarihte Halep’te görevli vali yanlış kişi olarak gösteriliyor. Bu belgeler, tamamen bir fabrikasyon ürünü. Buna rağmen diaspora, bu uydurma belgeleri hâlâ masaya koymaya devam ediyor.


Malta Yargılamaları: İngilizlerin Delil Bulamama Çaresizliği

1918’de İstanbul’u işgal eden İngilizler, 55’i tehcirle suçlanan 144 kişiyi Malta’ya göndererek yargıladı. Ancak Osmanlı kayıtlarında Ermeni katliamına dair hiçbir delil bulunamadı. İngilizler, Mavi Kitap ve diğer propaganda kaynaklarını bile mahkemeye delil olarak sunamadı. ABD Büyükelçiliği’nden de destek istenmesine rağmen hiçbir kanıt elde edilemedi. Bu durum, sözde soykırım iddialarının ne kadar dayanaksız olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.


Mustafa Kemal’e Atfedilen Yalanlar

Ermeni diasporası, Mustafa Kemal Atatürk’ün soykırımı kabul ettiğini iddia edecek kadar ileri gitti. Fransız yazar Paul Duvo’nun 1938’de yazdığı bir kitabın dipnotunda, Mustafa Kemal’in 1920’de İstanbul’da çıktığı bir mahkemede Osmanlı’yı sorumlu tuttuğu öne sürüldü. Ancak 1919’da Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ve hakkında idam emri bulunan Mustafa Kemal’in 1920’de İstanbul’da mahkemeye çıkması mümkün değil. Bu yalan, 2002’de Avrupa Parlamentosu kayıtlarına bile girdi. İsveçli bir milletvekilinin raporunda, Mustafa Kemal’in 1921’de TBMM’de soykırımı kabul ettiği iddia edildi; ancak o tarihte TBMM’de oturum bile yapılmamıştı.


Hitler ve Ermeni İddiaları: Nazilerle İşbirliği

Ermeni diasporası, Adolf Hitler’in 1939’da “Türkiye’de Ermenilerin kökünün kazındığını, bugün kim hatırlar?” dediğini öne sürüyor. Ancak bu ifade, Hitler’in Polonya’ya saldırı talimatı verdiği toplantının resmi tutanaklarında yer almıyor. Komutanların notlarına sonradan eklenen bu ifade, farklı bir yazı karakteriyle yazılmış ve Nürnberg Mahkemeleri’nde delil olarak kabul edilmemişti. Öte yandan, Taşnaklar ve Naziler arasında 1943’te Berlin’de imzalanan bir anlaşma, Ermenilerin Nazilerle işbirliğini açıkça ortaya koyuyor. Ermeniler, Almanların savaşı kazanması durumunda Büyük Ermenistan hayallerine kavuşmayı umuyordu.


Diaspora ve Türk Düşmanlığı: Yeni Ermeni Kimliği

Ermeni diasporası, 1920’lerde tüm dünyaya yayılmış bir millet görünümündeydi. Sovyet Ermenistanı’nda yaşayanlardan daha fazlası, Orta Doğu, Avrupa, Afrika ve Amerika’da hayatlarını sürdürüyordu. Sovyetler Birliği’nin Taşnak yönetimine son vermesi, Ermeniler arasında bölünmelere yol açtı. 1920’lerde “vatana dönüş” programı çerçevesinde 28.000 Ermeni Ermenistan’a göç etti. Ancak diaspora, kimliğini Türk düşmanlığı ve 1915 efsanesi üzerine inşa etmeye devam etti. 1960’larla birlikte Ermeni milliyetçiliği yeniden canlandı ve diaspora gençliği, beyin yıkama süreciyle Türklerden intikam alma fikrine yöneldi. Bu yeni kimlik, ortak kültürel değerler yerine yapay bir düşmana, yani Türkiye’ye karşı birleşmeye dayanıyordu.


Ermeni Terörünün Doğuşu: 1973 Los Angeles Suikastı

Ermeni terörü, 1973’te Los Angeles’ta yeniden canlandı. 78 yaşındaki California Ermenisi Gurgen Yanikyan, Abdülhamid’e ait bir tabloyu armağan etme bahanesiyle Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir’i öldürdü. Yanikyan, geçmişin intikamını almak için bu cinayeti işlediğini belirtti. Katil ömür boyu hapse mahkum edildi, ancak sağlık nedenleriyle serbest bırakıldı. Bu olay, Amerikan basınında büyük yankı uyandırdı ve soykırım iddialarını yeniden gündeme getirdi. Cinayet, Ermeni militanlarına Türk diplomatlarını sistematik olarak katletme fikrini verdi.


Asala ve Jcag: Örgütlü Ermeni Terörü

1975’te Lübnan’da Asala (Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) kuruldu. Örgüt, Doğu Anadolu’yu Türkiye’den kopararak Sovyet Ermenistanı’na katmayı hedefliyordu. Asala militanları, Filistin kamplarında eğitildi ve 1975’te Türkiye’nin Avusturya Büyükelçisi Daniş Tunalıgil’i katletti. 1976’da ise sağcı Taşnaklar tarafından Jcag (Ermeni Soykırımı için Adalet Komandoları) kuruldu. Her iki örgüt, Türk diplomatlarına yönelik suikast ve bombalı saldırılar düzenledi. 128 suikastin sadece altısında failler yakalandı; bu, geniş bir koruma ve istihbarat ağını işaret ediyor. Ermeni terörü, 33 Türk diplomatı ve 34 diğer ülke vatandaşını öldürdü; toplamda 80’den fazla kişi hayatını kaybetti, 500’e yakın kişi yaralandı.


Batı’nın Çifte Standardı: Ermeni Terörüne Hoşgörü

Batı dünyası, ilke olarak teröre karşı olmasına rağmen Ermeni terörünü uzun yıllar kınamaktan kaçındı. Osmanlı’nın son dönemlerinden beri Ermenilere “mazlum Hristiyan halk” olarak bakılması, Türkler için ise “eli kanlı barbarlar” imajı yaratılması bu tutumun temelini oluşturdu. Ermeni terörü, ancak 1983’te Paris’teki Orly Havalimanı’nda düzenlenen ve çoğunluğu yabancı olan sivillerin öldüğü bombalı saldırıyla tepki çekti. Bu olay, Ermenilere olan hoşgörüyü azalttı ve Asala’da bölünmelere yol açtı. Türkiye’nin terörle mücadeledeki başarısı da bu dönemde etkili oldu.


Sonuç: Tarihsel Gerçekler ve Süregelen Sorun

Ermeni diasporasının soykırım iddiaları, tarihsel gerçeklerle çelişiyor ve uydurma belgelere dayanıyor. Lozan Anlaşması’yla hukuken kapanan Ermeni sorunu, siyasi bir araç olarak kullanılmaya devam ediyor. Ermeni terörü, 1973’te bireysel bir suikastla yeniden canlanmış ve kısa sürede örgütlü bir yapıya dönüşmüştü. Batı’nın çifte standardı, bu süreçte masum insanların katledilmesine göz yummasına neden oldu. Türkiye, arşivlerin açılması ve ortak tarih araştırması çağrılarıyla gerçeği ortaya koymaya çalışsa da, önyargılar hâlâ kemikleşmiş durumda.


Anahtar Kelimeler

ErmeniDiasporası, SoykırımYalanı, OsmanlıTehcir, MaviKitap, ArnoldToynbee, AsalaTerörü, JcagÖrgütü, TürkDüşmanlığı, LozanAnlaşması, 1.DünyaSavaşı

Ermeni Diasporasının Soykırım Yalanı ve Terörün Belgelerle Analizi
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Bizi Takip Edin