Gazze Operasyonu: Orta Doğu’nun Bitmeyen Trajedisi
Kırmızı Hat programında bu hafta, Orta Doğu’nun bitmeyen trajedisi Gazze Operasyonu’nu ele alıyoruz. 2008-2009 yıllarında İsrail’in Gazze’ye yönelik düzenlediği ve binlerce sivilin hayatını kaybettiği bu operasyon, bölgedeki kronik çatışmaların en acı örneklerinden biri oldu. Hamas’ın roket saldırıları, İsrail’in sert müdahalesi, Arap dünyasının suskunluğu ve uluslararası toplumun etkisizliği, Filistin halkını yalnız bıraktı. Sabra ve Şatilla katliamından 2006 Hizbullah savaşına kadar uzanan tarihsel bağlamda, Gazze Operasyonu’nun detaylarını, siyasi dinamiklerini ve insanlık dramını derinlemesine inceliyoruz. Orta Doğu’nun kırmızı hatlarını masaya yatırıyoruz.
Gazze Operasyonu’nun Başlangıcı: Bilindik Görüntüler ve Yeni Bir Trajedi
Gazze’den yansıyan görüntüler, bilindik bir trajediyi bir kez daha gözler önüne serdi: “Allahu Ekber, geri dön, geri dön!” çığlıkları arasında patlama sesleri yankılanıyordu. 2008’in sonlarında başlayan Gazze Operasyonu, İsrail’in Hamas’ın roket saldırılarına yanıt olarak düzenlediği bir askeri harekât olarak tarihe geçti. Ancak bu operasyon, sadece Hamas’ı değil, binlerce sivil Filistinliyi de hedef aldı. Operasyonun ilk gününde, Hamaslı polislerin yemin törenine düzenlenen hava saldırısında 60’a yakın kişi öldü; sivil kayıplar ise hızla arttı. Üç haftalık operasyon boyunca binden fazla Filistinli hayatını kaybetti, bunların üçte biri çocuktu. İsrail, bir Hamas üyesini öldürmek için bir tonluk bombalar kullanırken, çevredeki 40-50 sivilin ölümüne neden oldu. Gazze, adeta bir cehenneme döndü.
Uluslararası Tepkiler: Güçlülerin Sessizliği, Zayıfların Çığlığı
Gazze Operasyonu, uluslararası toplumun tepkisizliğini bir kez daha ortaya koydu. ABD, her zamanki gibi İsrail’in kayıtsız şartsız arkasında yer aldı. Avrupa Birliği’nde her kafadan bir ses çıkarken, birliğin etkisizliği dikkat çekti. Rusya ve Çin gibi devler, çıkarlarını doğrudan ilgilendirmeyen bu konuyu kaçamak açıklamalarla geçiştirdi. Latin Amerika’dan yükselen cılız sesler ise duyulmadı. Arap dünyasının suskunluğu ise şaşırtıcıydı; Filistin’in diğer yakası Batı Şeria bile sessiz kaldı. Operasyonun şiddeti, 2006’daki Hizbullah-İsrail savaşının travmasını aşamayan İsrail’in “yenilmezlik” imajını yeniden kanıtlamaya çalıştığını gösteriyordu. Ancak bu vahşi ve gaddar operasyon, İsrail’in ne düşmanlarını ne de kendisini tatmin edebildi.
Orta Doğu’nun Kronik Çatışmaları: İsrail’in Kuruluşu ve İlk Savaşlar
Orta Doğu’nun kronik savaşları, 14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti’nin ilanıyla başladı. Ertesi gün Ürdün, Mısır, Lübnan, Irak ve Suriye orduları İsrail’i işgale girişti. Ancak küçük ama teknolojik donanımlı İsrail ordusu, bu saldırıları püskürttü ve Filistin’deki bölgesel direnişi bastırdı. Ateşkesle İngiltere mandasındaki Filistin’in büyük kısmı İsrail’e bırakıldı; Mısır Gazze Şeridi’ni, Ürdün ise Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü ilhak etti. Ancak İsrail, Filistin topraklarında sürekli ilerleme kaydederek güç kazandı. Arap ülkeleri, İsrail’le mücadelenin liderliği için birbirleriyle rekabet ederken, Filistinliler gelişmelere seyirci kaldı.
Altı Gün Savaşları ve Yom Kippur: Orta Doğu’nun Değişen Dengeleri
5 Haziran 1967’de başlayan Altı Gün Savaşları, Orta Doğu’nun çehresini değiştirdi. İsrail, Mısır hava kuvvetlerini daha havalanamadan imha ederek savaşı ilk günden kazandı. Mısır’dan Gazze ve Sina Yarımadası’nı, Suriye’den Golan Tepeleri’ni, Ürdün’den ise Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü aldı. Yaklaşık 500 bin Filistinli mülteci olarak komşu ülkelere göç etti. Birleşmiş Milletler’in 242 sayılı kararı, İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesini talep etse de bu karar uygulanmadı. 1973’te Yom Kippur Savaşı’nda Mısır ve Suriye, Yahudilerin en kutsal günü olan Kefaret Günü’nde saldırıya geçti. İlk başarılara rağmen İsrail, üç hafta sonra ateşkeste 1967 sınırlarının ötesine geçti.
Sabra ve Şatilla Katliamı: Orta Doğu’nun Unutulmayan Acısı
1982’de İsrail, Lübnan’daki iç savaşa müdahil oldu ve Suriye’nin etkisini kırmak için tampon bölge oluşturdu. Ancak bu süreçte Sabra ve Şatilla katliamı yaşandı. İsrail’in gözetiminde Hristiyan Falangistler, Filistin mülteci kamplarında binlerce sivili katletti. 26 yıl sonra bile tüyleri ürperten bu trajedi, bugün hâlâ anılıyor. Katliamın yapıldığı yer, bir semt pazarının ardında adeta saklanmış bir anıt mezar olarak varlığını sürdürüyor. Ancak buradaki pislik ve ilgisizlik, Filistin davasına bakışı özetliyor: Anlık tepkiler, “Artık yeter” sloganları ve ardından unutuluş. Sabra ve Şatilla, Arap dünyasındaki bölünmüşlüğün ve İslam dünyasındaki duyarsızlığın simgesi oldu.
Hizbullah ve Hamas’ın Yükselişi: Gerilla Direnişi ve İntihar Saldırıları
Sabra ve Şatilla’dan sonra İsrail, 24 yıl boyunca büyük bir savaşa girmedi. Ancak bu süreçte Hizbullah ve Hamas gibi gerilla örgütleri ortaya çıktı. Hamas, 1987’deki Birinci İntifada öncesinde kuruldu ve İsrail’i yok ederek bir İslam devleti kurmayı amaçladı. İzzettin El Kassam Tugayları adıyla örgütlenen 5 bin militanıyla Hamas, yüzlerce İsrailliyi öldürdü ve Batı ülkelerinin terörist listesine girdi. Ancak sosyal projeleriyle halkın desteğini kazandı; okul, hastane ve camiler inşa ederek Gazze’de seçim zaferi elde etti. Hizbullah ise 2006’da İsrail’e karşı sert bir direniş gösterdi. İsrail, Hizbullah’ın 45 bin roketlik cephaneliği ve 200 km menzilli füzeleriyle Dimona’daki nükleer tesislerini tehdit edebileceğini düşünüyor.
Barış Sürecinin İnişli Çıkışlı Yolculuğu: Oslo’dan Annapolis’e
İsrail ve Filistin arasındaki barış süreci, inişli çıkışlı bir seyir izledi. 1993’teki Oslo Anlaşması’nda taraflar el sıkıştı, ancak hemen ardından İsrail Başbakanı İzhak Rabin, İsrailli sağcı fanatikler tarafından öldürüldü. 1996’da Likud lideri Benjamin Netanyahu’nun iktidara gelmesi, süreci çıkmaza soktu. 2000’deki Camp David Zirvesi’nde Yaser Arafat ve Ehud Barak’ın sıcak görüntüleri umut verse de, Ariel Şaron’un aynı yıl Mescid-i Aksa’ya ziyareti İkinci İntifada’yı başlattı. Şaron’un Gazze’deki yerleşim bölgelerini boşaltma kararı tartışılırken, 2006’da beyin kanaması geçirdi ve yerine Ehud Olmert geçti. Annapolis süreci de Hamas’ın roket saldırıları nedeniyle başarısız oldu.
2006 Hizbullah Savaşı: İsrail’in Yenilmezlik İmajına Darbe
2006’da Hizbullah, İsrail ordusuna ait bir mevziye baskın düzenleyerek iki askeri kaçırdı ve kuzey İsrail’e roket attı. İsrail, bir ay boyunca Lübnan’ı bombaladı ve Hizbullah’ı etkisiz hale getirmek için kara harekâtı başlattı. Ancak beklenmedik bir direnişle karşılaştı; iki asker kurtarılamadı ve Lübnan harabeye döndü. Winograd Komisyonu’nun raporu, İsrail ordusunun ciddi hatalar yaptığını ortaya koydu. Hizbullah, bu raporu “savaşı kazandık” şeklinde yorumladı. İsrail kamuoyu, Başbakan Ehud Olmert’i başarısızlıkla suçladı ve istifa çağrıları yükseldi.
Gazze Operasyonu’nun Siyasi Boyutu: Seçim Öncesi Güç Gösterisi
Gazze Operasyonu, İsrail’de 10 Şubat 2009’da yapılacak seçimlerden hemen önce başladı. Hamas, 19 Aralık 2008’de ateşkesi uzatmayacağını açıklayınca roket saldırıları yeniden başladı. İsrail halkı, Annapolis sürecinin başarısızlığı ve roket saldırıları nedeniyle sağa kaydı. Kamuoyu araştırmaları, Kadima Partisi’nin 30 sandalye alacağını, ancak Likud Partisi lideri Benjamin Netanyahu’nun sandalye sayısını 12’den 29’a çıkaracağını gösteriyordu. Operasyonun zamanlaması dikkat çekti; İsrailli siyasiler, daha fazla Filistinli öldürmenin daha fazla oy getirdiğini fark etmişti. Ehud Barak ve Tzipi Livni, “Bu kısa ve kolay bir operasyon olmayacak, Hamas roket atamaz hale gelene kadar sürecek” açıklamalarıyla operasyonu savundu.
Tel Aviv’de Protestolar: İsrail İçindeki Bölünmüşlük
Operasyonun sekizinci gününde Tel Aviv’de Filistinliler, İsrailli Araplar ve solcular Gazze için bir araya geldi. “Barış” pankartları taşıyan göstericiler, sivil ölümlerinden dolayı İsrail’i suçladı. Ancak İsrail’i destekleyen sağcı gruplar da karşı gösteri düzenledi. Tartışmalar gerginliğe dönüştü; sağcılar agresif bir tutum sergilerken, solcular dayanışma mesajları verdi. Bir gösterici, “Filistinliler de insan, barış istiyorlar” derken, bir başkası “60 yıldır insanları topraklarından attık, bu bize sonu gelmeyen bir savaş getirdi” dedi. Ancak kara harekâtının başlaması, gösterinin seyrini değiştirdi; sağcılar sevinç çığlıkları attı.
Kara Harekâtı ve Sivil Kayıplar: Gazze’de Artan Dram
Gazze Operasyonu’nun ikinci safhası, kara harekâtıyla başladı. İsrail, Hamas mevzilerini yok etmeyi amaçladı; ancak sivil kayıplar azalmadı. Hava bombardımanı aralıksız devam ederken, tanklar, mekanize birlikler ve istihbarat timleri Gazze’ye girdi. Operasyonun ikinci gününde, Cebaliye’de bir binayı hedef alan İsrail tankı, yanlışlıkla kendi askerlerinin bulunduğu binayı vurdu; üç İsrail askeri öldü. Koordinasyon eksikliği, operasyonun mimarlarında tepkiye yol açtı. Sivil ölümleri artarken, Gazze’ye giden yollar kapatıldı; gazeteciler sınır kapılarına bile yaklaşamadı. İsrail ordusu, Gazze’yi “kapalı askeri bölge” ilan etti ve bölgeyi atış alanı gibi kullandı.
Hamas’ın İkili Yapısı: Yönetmek ve Savaşmak Arasında
Hamas, Gazze’de iktidarı elinde tutsa da iç bölünmelerle mücadele ediyordu. Örgüt, yönetmek isteyenler ve savaşmak isteyenler olarak ikiye ayrıldı. Şam’da yaşayan Halid Meşal, askeri kanadı ve mali kaynakları kontrol ederken, Gazze’deki İsmail Haniye halkın acılarını paylaşıyordu. İran ve Suriye’den destek alan Hamas, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden de yardım görüyordu. Ancak bu destekler, Filistinliler ve Arap dünyası arasındaki çekişmeleri artırdı. Hamas, ateşkesi uzatmayı reddetti ve roket saldırılarına devam etti; bu karar, İsrail’in Gazze Operasyonu’nu başlatmasında kilit rol oynadı.
Ateşkes Süreci ve Uluslararası Çabalar: Çözümsüz Bir Çaba
İsrail, üç haftalık operasyon boyunca Gazze’yi taş üstünde taş bırakmayacak şekilde bombaladı. Fransa ve Mısır’ın ateşkes önerileri, Hamas’ın roket saldırıları gerekçe gösterilerek reddedildi. Öneriler, Refah’taki tünellerden silah kaçakçılığını durdurmayı ve Gazze’ye uluslararası bir barış gücü konuşlandırmayı içeriyordu. Ancak Mısır, yabancı asker istemediği için bu planı reddetti. 17 Ocak 2009’da İsrail, tek taraflı ateşkes ilan etti; ancak roket saldırıları durmadı. Aşkelon ve Sderot’ta siren sesleri devam etti. Ehud Barak’ın “Hedeflerimize ulaştık” açıklaması, İsrail kamuoyunda sorgulandı; halk, “Vergilerimizle bu operasyon yapıldı, neden roketler hâlâ düşüyor?” diye sordu.
Türkiye’nin Rolü: Filistin’e Destek, İsrail’e Tepki
Türkiye, Gazze Operasyonu sırasında Filistin’e en büyük desteği veren ülkeydi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’i sert bir dille eleştirerek, “Bu uzun süreli bir operasyon olacak demek, ciddi bir insanlık suçudur” dedi. Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İsrail’e ambargo talep etti ve Arap tasarısı lehinde oy kullandı. Erdoğan, bölge ülkeleri arasında mekik dokuyarak çözüm aradı. Filistinliler, Türkiye’ye teşekkür ederken, “Türk askerleri Gazze’yi korur” dedi. Ancak İsrail, Türkiye’nin tepkisinden üzüntü duyduğunu belirtse de, ikili ilişkilerin bozulmayacağını vurguladı.
Arap Dünyasının Suskunluğu ve Filistin’deki Kırılma
Arap dünyasının suskunluğu, Filistinliler arasında hayal kırıklığı yarattı. Filistinliler, “Arap ülkeleri batılı müttefikleriyle sefa sürüyor, zulmü biz çekiyoruz” dedi. Hamas ve El Fetih arasındaki çekişmeler de derinleşti. Cuma namazı sonrası düzenlenen bir gösteride, El Fetih’e bağlı polis, Hamaslı protestoculara biber gazı ve coplarla müdahale etti. Bu olay, Filistinliler arasındaki kırılmanın somut bir göstergesi oldu. Hamas sözcüsü Barguti, “Arap ülkeleri yetersiz ve geç kaldı” derken, ulusal birlik çağrıları yükseldi.
Hizbullah’ın Sessizliği: Lübnan’da Yeni Bir Gerginlik
Gazze Operasyonu’nun üçüncü gününde, İsrail’in kuzeyine üç roket düştü ve dikkatler Hizbullah’a çevrildi. Ancak hem İsrail hem de Hizbullah, bu saldırıyla ilgileri olmadığını açıkladı. Hizbullah, gerginliği tırmandırmaktan kaçındı; İsrail ise roketleri göz ardı etti. Uzmanlar, saldırının Ahmet Cibril’in grubu tarafından düzenlenmiş müstakil bir eylem olabileceğini belirtti. Hizbullah’ın 2006’dan beri gücünü artırdığı, 45 bin roketle Dimona’yı vurabilecek kapasiteye ulaştığı tahmin ediliyor. Ancak iki taraf da yeni bir maceraya girmek istemedi.
Sonuç: Gazze’nin Acısı ve Orta Doğu’nun Çıkmazı
Gazze Operasyonu, Orta Doğu’nun çözülemeyen sorunlarını bir kez daha gözler önüne serdi. İsrail’in askeri gücü, Hamas’ın direnişi, Arap dünyasının suskunluğu ve uluslararası toplumun etkisizliği, Filistin halkını yalnız bıraktı. Operasyon, siyasi bir güç gösterisi olarak İsrail’de sağın yükselişine katkı sağladı; ancak barış umutlarını bir kez daha yok etti. Hizbullah ve Hamas gibi örgütlerin güçlenmesi, bölgede yeni dengeler yaratırken, Filistinliler arasındaki bölünmüşlük derinleşti. Gazze’nin kırmızı hatları, Orta Doğu’da barışın ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gösterdi.
Anahtar Kelimeler
GazzeOperasyonu, İsrailHamas, SabraŞatilla, AltıGünSavaşları, HizbullahDirenişi, İntifadaBarış, TelAvivProtestoları, KaraHarekâtı, TürkiyeDestek, ArapSuskunluğu